Sunday 26 December 2010

"80'LERDE ÇOCUK OLMAK"


RESMİ HİZMETE MAHSUS ÇOCUKLUĞUM


Uzaktan gören herkesin fısıldadığı cümleydi. Bir ağaç neden bir dağın gövdesine oturur, saçlarıyla okşardı kalbini yamaçların? Bir izahı olmalıydı. Dağın örtüsü müydü yoksa, dağ ağaçsız büyüyemez miydi, ne diye bir başına dikiliversin. Uzaktan hep bir keder, bir yalnızlıktı. Ne ağacı olduğu, niçin bir dağın gövdesine oturduğu çocukluğumun gözlerinde kamaşan bir hikmet, mutluluk ve geçmiş hülyası oldu hep. Düşler boy vermeye başlamış, fakat ağacın sırrı henüz uzağa ve çocuk dünyama malum olmamıştı. Dalları göğe doğru yol aldı, kökleri ahtapot gibi kıvrım kıvrım her yanı sardı, toprağına derinleşti. Bu köklerin büyük bir kısmı kıyılmalara, kesilmelere aldırış etmeden geriye kalanlarla sırtını gurur, azamet ve haşmetle arkasında yükselen dağa yasladı. Bu dağ Çare dağıydı. İki sevgili oldu dağ ile ağaç. Dağ ve ağaç sevgiliden başka ne olabilirdi ki… Çare, güneşi görür görmez büyük bir sevinçle elinden tutup şefkatini ve bereketini başından aşağı ağaca savururdu.(...)

(...) Taşlara fısıldadık. Çelişkimizi taşlara yükledik. Büyüyünce kaya olsunlar istedik. Yel kayadan bir şey koparamaza inandık. Hayat esirgendi çocukluğumuzdan, “dakika ve skor alınan” bir oyun olduk, devam edip etmeyeceği bilinmeyen bir maçta. “Vurursa gol, vuruyor, aut” olduk. Her maçımızı işaret levhaları, elektrik fincanları ile oynadık. Orman bekçileri, karayolları personlinin belası olduk. Bir oyundan bir başka oyuna fırlatıldık. (...)

Hasip Bingöl
80'lerde Çocuk Olmak,
Yitik Ülke Yayınları, 2010
(Devamı, kitapta...)

İş Hâli