Tuesday 28 May 2013

HAKİKAT VÂİZİ YAHUT TRAJİK BİR KOMEDYEN OLARAK AYDIN

Hasip Bingöl


Herhangi bir mevzunun etraflıca anlaşılabilmesi çoğu zaman için bir sorunsal olup katmanlı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu katmanlılık, kimi zaman mevzunun mahiyeti ve/ya kendisinden kaynaklanabilirken kimi zaman bizatihi meseleyi irdeleyenin perspektifi, niyeti, dünya görüşü, vermek istediği mesaj yahut meseleyi kurgulama biçiminden kaynaklanabilir. Buna okurun ilgisi, konuya yaklaşım biçimi ve/ya “niyeti” eklendiğinde giderek içinden çıkılması zor bir durumla karşı karşıyayız demektir. Bu nedenle çok boyutlu olarak tebarüz edebilecek meseleleri vuzuha kavuşturmak pek de olanaklı gözükmemektedir. Sözünü ettiğim çok boyutlu, katmanlı, üzerinde çokça tartışmaların yapıldığı ve izah edilmesi güç kavramlardan biri de kuşkusuz “aydın” kavramıdır. Denebilir ki aydın kavramını irdelemeyen, deşmeyen aydın yok gibidir. Peki, aydın kimdir, nedir? Sıfatı kendinde mündemiç bir füsunkâr şahsiyet yahut kıymeti kendinden menkul bir kâşif-i esrar mı? Yoksa bir vaiz-i hakikat veya hakîm-i mutlak mı? Bir yazının sınırlarını aşan ve netameli olan aydın ve onun etrafında dönen meseleleri, üzerinde mutabık kalınan ve aydının doğasında içkin anlamlardan hareketle, hakikat vaizliğinden profesyonel danışmanlığa terfi edişindeki(!) anlamsal boşluğu, daha ziyade memleketin cemiyet ve sanat/edebiyat ahvali çerçevesinde irdelemeye çalışacağım.

(...)


devamı...

"HAKİKAT VÂİZİ YAHUT TRAJİK BİR KOMEDYEN OLARAK AYDIN" isimli yazı, EDEBİYATTA ÜÇ NOKTA dergisi, 9. sayı, s. 85-88'de "Nereye Gitti Bu Aydınlar" dosyasında neşredilmiştir.

Wednesday 15 May 2013

HAVOC


Hasip Bingöl






They were the times I feelt the distress there
as the places touchedby the wet laughter
were sinking like nightmares
drenching suns hit brazenly on my temples.
suicides left ajar in order to relieve the night
are missing. Every time I got startled by the bold,
and invigorating my soul type of scream of the night.
With incomplete report I leaned on the lust of the coffin.
I just was caught by the whimper of a blind…

O the horse with popped out eyes blinding fears,
In the world of the blind, justice
Seems to be a raven with its wings open.
Oh my God, before giving the testicle of the fears a wring
Make us weep through a lust smelling cry of a blind!

There is no sign of the mihrab (atlar) from which I was dismissed
The sob of the voices sounds to be a vibrating perforated ladle.
Look at these of countless cases of ignorance,
Why are you singing so far away from all appeals?
So much patience, this much rage, how weird
How strange is to raise a language through songs?

You are not a swelling sea anymore
Go and yield yourself to all these cries
You are a defect of an exhausted surgeon… do recognize it!


Translated by Mesut Senol

****

ZİYAN



Acıyı duyumsadığım zamanlardı
ıslak kahkahaların değdiği yerler
karabasan gibi çökerken
sağanak güneşlerdi vuran hayâsızca şakaklarıma.
Geceyi dindirmek için kapısı aralanan intiharlar
eksik. İrkildim her defasında beni arsız,
beni yaşaltan gecenin çığlığına. Eksik tekmille
yaslandım bir tabutun şehvetine.
Bir körün ağlaması tuttu beni…

Ey korkuları kör eden gözleri fırlamış at,
kanatları açılmış kuzgundur 
körler dünyasında adalet.
Tanrım, korkuların hayâsı burulmadan
Bir körün şehvet kokan ağlamasıyla ağlat!

Hiçbir işaret yok kovulduğum mihraptan
Seslerin hıçkırığı titreşen bir kevgir.
Bak bu kaçıncı yok sayılmalar,
tüm çağrılardan uzak şarkı tutturmamız neden?
Bunca sabır, bunca öfke, ne tuhaf
Ne tuhaf değil mi bir dili şarkılarla büyütmek.

Artık kabaran bir deniz değilsin
Git kendini bırak tüm ağlamalara

Yorgun bir cerrahın hatasısın sen… bil!

[Üç Nokta Edebiyat Dergisi, Mart 2009]

İş Hâli