Hasip Bingöl
Herhangi
bir mevzunun etraflıca anlaşılabilmesi çoğu zaman için bir sorunsal olup
katmanlı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu katmanlılık, kimi
zaman mevzunun mahiyeti ve/ya kendisinden kaynaklanabilirken kimi zaman bizatihi
meseleyi irdeleyenin perspektifi, niyeti, dünya görüşü, vermek istediği mesaj
yahut meseleyi kurgulama biçiminden kaynaklanabilir. Buna okurun ilgisi, konuya
yaklaşım biçimi ve/ya “niyeti” eklendiğinde giderek içinden çıkılması zor bir
durumla karşı karşıyayız demektir. Bu nedenle çok boyutlu olarak tebarüz edebilecek
meseleleri vuzuha kavuşturmak pek de olanaklı gözükmemektedir. Sözünü ettiğim
çok boyutlu, katmanlı, üzerinde çokça tartışmaların yapıldığı ve izah edilmesi
güç kavramlardan biri de kuşkusuz “aydın” kavramıdır. Denebilir ki aydın
kavramını irdelemeyen, deşmeyen aydın yok gibidir. Peki, aydın kimdir, nedir? Sıfatı
kendinde mündemiç bir füsunkâr şahsiyet yahut kıymeti kendinden menkul bir kâşif-i
esrar mı? Yoksa bir vaiz-i hakikat veya hakîm-i mutlak mı? Bir yazının
sınırlarını aşan ve netameli olan aydın ve onun etrafında dönen meseleleri, üzerinde
mutabık kalınan ve aydının doğasında içkin anlamlardan hareketle, hakikat
vaizliğinden profesyonel danışmanlığa terfi edişindeki(!) anlamsal boşluğu, daha
ziyade memleketin cemiyet ve sanat/edebiyat ahvali çerçevesinde irdelemeye
çalışacağım.
(...)
devamı...