Şairin niyeti ile
şiirin imlediği şey örtüştüğü oranda hakikatten ve sahihlikten bahsedebiliriz. Bu
bahsedişi mümkün kılan şey beraberinde bir tartışmanın kapısını da aralar. Şairin
hakikat habercisi, şiirin ise hakikat olduğu veya hakikat denilen şeyin neye
tekabül ettiği? Bu ve benzeri soruları bağlamda çoğaltmak mümkün. Soruları
çoğaltmak yerine, bu türden soruları imleyen zihinsel aktivasyonların, söz
konusu tartışmayı daha anlaşılır kılacağı kanaatindeyim. Zira metnin
yaratıcısını dolayısı ile yazar/şairin niyetini metinden ayrı görmek bir
problem olmanın yanı sıra başka türden durumları tebarüz eder. Bu noktada Roland
Barthes’in sözünü ettiği “yazı üstüne yazı” yahut “söylem üzerine söylem” fikri
bir sorunsal olarak karşımıza çıkar. Dışarıdan bir gözün ve zihnin,
yaratıcısını terk eden metinle kurduğu ilişkinin oluşturduğu anlamdır söz
konusu olan. Artık yazarın niyeti ne olursa olsun, okuyucu(lar) kendi anlamlarını
üretmektedir. Böylece yeni bir şey ortaya çıkmakta, bu yeni şey, yaratılan
metnin dışında, okuyucunun (buna eleştirmen de diyebiliriz) yarattığı metindir.
Başkasının ürettiği anlam olarak bu yeni şey, eleştirel üst-dil olarak da
tanımlanabilir. Sözünü ettiğim durum bir paradoksal olup, bu paradoksallık şairin
niyeti ile metnin imleyeninin hakikat ve sahihlik dediğimiz örtüşen ile şairden
ve metinden bağımsız gerçekleşen, söylem üzerine söylem’de tezahür eder.
Bu yazıda Sezai
Karakoç’un Ötesini Söylemeyeceğim
şiirini, genel olarak, sözünü ettiğim şair ve şiirin niyeti ile okurun metinle
ilişkisinde inşa ettiği/edilen söylemin hakikat ve sahihlikle hangi anlamsal
çerçevede karşılaştığına eğilmeye çalışacağım.
(...)
(devamı....)
(devamı....)
Varlık dergisi, Şubat 2013 sayısı