Hasip
Bingöl
Son
sözlerim değildi tayları ürküten,
yüzüme
çalınan yazgının kibri!
Güzelliğine
dön ve yüzün bir ayet gibi çarpsın.
Varsın
kırıl, üzül, kahret kendini ne fark eder
nasılsa
günün birinde terk edeceğim
bırakacağım
seni öylece.
Bildiğim
ve inandığım her şeyi alıp yanı başıma
seni
öylece…
Dönüp
yorgun kısraklardan
bir
rüya olsun!
Bildiklerim
tuhaf değil mi yaşamak için…
Belki
inançlarım, yanılgılarım.
İnsan
isterse girer düşüne
incir
ağacının ve dikenlerin.
Söze
buradan başlasam, uğultusuz nehrin ziyanı
hesaplanır,
taşların sürüklendiği azgın sulardan
kadınlar
gebe, imparatorlar zaaf içinde kalır.
Öldür
kendini, şifasız yaralarına aldanma
İnsan
bilmeyi ister içindeki oylumları.
Kahırla
çoğalan kelamı nasıl seversin,
bu
sözlerdi fısıldanan kulağına!
Hesapsız
değil artık hiçbir şey,
gözlerimin
erken sevdiğidir ah o gül
sevinebiliriz
yalnızken hem nasılsa
nasılsa
melankoli nasılsa öğrendik
değişeceğini
haritaların.
Her
eğrinin rengi başka matemi başka!
Ey
tüm düşüncelerden tenzih,
ey
tecellisi kulları mesabesinde olan!
Suskunluğum
surettir acziyetime
Ben
ki arz ettim
Aldır
dergâhına!